24 KASIM 2016 ÖĞRETMENLER GÜNÜ KONUŞMA METNİ

Sayın Mütevelli Heyeti Başkanı, Sayın Rektör, Rektör yardımcıları, Dekanlarımız, Enstitü müdürümüz, Saygıdeğer Konuklar, Değerli Meslektaşlarım ve Sevgili öğrenciler, öğretmen adayları öğretmenler günü törenine hoş geldiniz.          Bilindiği üzere, ulusumuzun kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 24 Kasım 1928 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetince kendisine verilen Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını kabul etmişti. Onun 100.Doğum günü olan 1981 yılından bu yana 24 Kasım günleri Öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyetimizin kuruluş günlerinde ulu önder Atatürk’ün öngördüğü gibi toplumumuzun her bakımdan ileri gidebilmesi, ulusal değerlerini koruyarak evrensel ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için gerçekleştirilen aydınlanma devrimlerinden biri de Türk Harf Devrimidir. Şunu da unutmamak gerekir ki Cumhuriyet öncesi kullanılan yazı sistemi Osmanlı aydınlarınca da yoğun tartışmalara yol açmıştır. Ancak Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün önderliğinde bu konuda daha önce yapılanlar da göz önüne alınarak sürdürülen çalışmalar sonucunda Türkçenin ana yapısına uyum sağlayacak biçimde özel olarak düzenlenen Latin alfabesi oluşturulmuş ve bu yeni alfabenin kullanımı 1 Kasım 1928’de 1343 sayılı yürürlüğe girmiştir.Atatürk 10 Ağustos 1928 gecesi Sarayburnu’nda yaptığı konuşmada şunları söylemiştir. “Bugün yapmak zorunda olduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek. Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya bütün yurttaşlara öğretiniz. Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi, yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun ancak yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek”. 1 Kasım 1928’de TBMM’nin açılış konuşmasında da şu sözlerle harf devriminin önemini vurgulamıştır: “ Büyük Millet Meclisinin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yenilik kazanması bu memleketin yükselmesi uğrunda bambaşka bir geçit olacaktır.”         Ulu önderimiz her vesileyle yazıyı değiştirecek devrimi anlatabilmek için yurt gezileri yapmış, yeni yazıyı tanıtmıştır; bu yazının ne denli kolay öğrenilebileceğini belirterek her konuda olduğu gibi bu işte de ulusumuza öncü olmuştur. O günlerde kurulan Millet Mekteplerinin 17 bini aşkın sınıfında yaklaşık yarım milyon vatandaşımız 3 ay gibi kısa sürede okuma yazmayı öğrenmiş, temel yurttaşlık bilgilerini edinmiştir. Başöğretmen Atatürk, yurdumuzun çeşitli yörelerinde eline tebeşiri alıp kara tahta başında bizzat öğretmenlik yapmıştır. Atamız, uygarlık yolunda aşılması gereken en büyük engelin cehalet olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle, eğitimin bilimsel ve laik temeller üzerine oturtulması ve ülke koşullarına uygun eğitimle ilgili her konuya önem verilmesi cumhuriyetin temel uğraşı olmuş ve bu büyük davanın önde gelen uğraşıcılarına, öğretmenlere, büyük önem verilmiştir. Nitekim 1925 yılında öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmasında   “Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.” sözleriyle milli eğitim alanındaki hedeflerinin açık seçik ifade etmektedir. Yani, hedef, Türk milletinin bir daha işgal ve esaretle karşılaşmasını engelleyecek bir eğitim biçimini oluşturmak. Böyle bir eğitim biçiminin altyapısını da pek tabii ki bilimi dinden, aklı inançtan bağımsızlaştırmayı amaçlayan aydınlanma devrimleri oluşturmuştur. Atatürk 1925 yılında yine öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmasında   “Bir taraftan genel olarak cehaleti gidermeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal hayatta bizzat etkili iş gören ve verimli uzuvlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğrenimin pratik bir tarzda olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkârlara sahip olur. Bittabi milli dehamızı geliştirecek, kültürümüzü layık olduğu dereceye ulaştırmak için yüksek meslek erbabını da yetiştireceğiz.” sözleriyle ilk ve orta öğretimde öğrencilere yapabileceklerini, başarabileceklerini yaşayarak öğrenmeleri gerektiğini benimseten bir eğitim sistemini öngörüyordu. Nitekim bu yaklaşım Türk eğitim sistemi tarihinde kırsal bölgelerdeki öğrenciler için başarılı bir eğitim modeli olan Köy Enstitüleri ve bugün dünyanın örnek aldığı Finlandiya eğitim sisteminin temellerini oluşturmuştur. Böyle bir sistemde esas olan salt akademik başarı ve ezici bir rekabet değildir. Öğretmen her öğrencinin farklı bir yeteneği olabileceğini bilir ve bu farklılıkları destekler ki öğrenciler çok yönlü gelişsinler. Pek tabii ki tek tip başarının söz konusu olmadığı bu sistemde öğrencinin kişisel yetenek ve becerilerini arka plana iten çoktan seçmeli sınavların yerini bilgi ve düşünme becerilerini nasıl kullandığını inceleyen değerlendirme yöntemleri almıştır. Şunu belirtmek isterim ki, Öğretmen adaylarımızın bu konudaki farkındalığını geliştirmek ve öğretmenlik uygulamalarında bu yaklaşımı hayata geçirmelerini sağlamak, desteklemek fakültemizin temel amaçlarından biridir.Bu vesile ile eğitim fakültesine her zaman destek veren ve her fırsatta ezberci sistemin zararlarını ve yaşayarak öğrenmenin önemini vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Kurucu ve Onursal Başkanı sayın Bedrettin Dalan’a teşekkür ediyorum. Bu anlamlı günde başta başöğretmen Atatürk olmak üzere Türk toplumunu bugüne getirmiş bulunan öğretmenleri saygı, minnet ve şükranla anıyor, onların yolunda yurdumuzun dört bucağında kutsal görevini sürdürmekte olan binlerce öğretmeni sevgi ve saygı dolu duygularla selamlıyorum.
Anahtar Kelimeler:

öğretmenlergünü

___

  • Kaynak yok.