Akut anterior miyokard infarktüslü olgularda basit elektrokardiografik parametrelerle sol ön inen koroner arterdeki lezyon yerinin öngörülmesi

Proksimal sol ön arterde (LAD) akut tıkanma sonucu miyokard infarktüsü (MI) geçiren olgular, risk altındaki miyokard dokusunun genişliği sebebiyle kötü prognoza sahiptirler. Bu tür hastaların erken belirlenmesi ve en uygun tedavinin hemen başlanması önemlidir. Bu hastaların erken aşamada yatak başı tespit edilebilmesi için, 40 akut anterior MI olgusunda bazı elektrokardiografik kriterlerin değeri araştırıldı. Ağrının başlamasından 4.16±2.2 saat sonraki EKG'leri değerlendirilen olguların 34'ü erkek ve ortalama yaşları 60.9±13 yıl idi. Hastaların tümüne, hastanede yatışlarının 7-10. günlerinde koroner anjiografi yapıldı. Koroner anjiografide infarktüsten sorumlu olduğu düşünülen lezyonun yeri, sol ön inen koroner arterdeki (LAD) 1.septal (S1) ve 1.diagonal (D1) referanslarına göre belirlendi. Olguların 20'sinde lezyon yeri S1 ve D1 in distalinde iken, 17 sinde D1 öncesi (pre-diagonal), 17'sinde S1 öncesi (pre-septal) ve 14'ünde hem S1 hem de D1 öncesi idi. inferior derivasyonlarda ST segment çöküklüğü bulunmayan hastaların çoğu distal lezyonu (S1 ve D1 sonrası) olan hastalardı (II için hastaların %80'i, III için %65 ve aVF için % 90'ı). Pre-septal lezyonlar için II, III ve aVF in duyarlılıkları sırasıyla, %47,%50, %52, özgünlükleri %82, %65, %93 ve pozitif prediktif değerleri %67, %52 ve %84 tu. Pre-diagonal lezyonlar içinse bu derivasyonların duyarlılıkları %47, %70 ve %52, özgünlükleri %82, %69 ve %65, pozitif prediktif değerleri %62, %63 ve %53 bulundu. I ve aVL de ≥1mm ST elevasyonu, pre-diagonal lezyonlarda, pre-septal lezyonlara göre daha sık rastlanmakla birlikte, fark istatistiki anlamlılığa ulaşmadı (p-0.063). QRS distorsiyonu (V3-4 ve aVL de, J noktasının R dalga yüksekliğinin %50 sinden yüksek oluşu) yönünden de pre-septal, pre-diagonal ve D1 ve S1 sonrası hasta grupları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Pre-diagonal lezyonu olan hastalarda V1-V6 arası derivasyonlardaki ST yüksekliği amplitüdlerinin toplamı, D1 sonrası lezyonu olan hastalarınkine oranla anlamlı olarak daha fazlaydı (16.3±2.2 mm ye karşı 14.9±2.5 mm, p=0.03). Pre-septal ve S1 sonrası lezyonlu gruplara arasında bu kriter yönünden anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç olarak; inferior derivasyonlarda ST segment depresyonu varlığında, I ve aVL derivasyonlarında ST segment elevasyonu varlığında ve prekordial ST segment yüksekliklerinin toplam değeri arttıkça, lezyon yerinin daha sıklıkla pre-diagonal olduğu ve QRS distorsiyonunun, önemli bir prognostik gösterge olmakla birlikte, lezyon yerinin saptanması konusunda fazla bilgi vermediği kanısına varıldı.

Patients with acute proximal occlusion of the left anterior descending (LAD) artery usually have a poor prognosis because of the large amount of myocardium at risk. Therefore, rapid selection and initiation of optimal treatment is essential in these patients. In order to facilitate the bedside identification of these patients, we examined 40 patients (34 male, mean age:60.9±13.2 year) with anterior acute myocardial infarction who had undergone coronary angiography within 7-10 days of hospitalization. The site of the culprit lesion in the LAD artery, relative to the first septal (S1) and first diagonal (D1) branches, was determined. The culprit lesion was located before the origin of S1 in 17 patients and before the origin of D1 in 17 patients. Fourteen patients had a lesion located before both S1 and D1. In twenty patients, the culprit lesion was located distal to the origin of both S1 and D1. Although the prevalence of a LAD artery preseptal lesion was more common in patients with ST segment depression of 1 mm or more at least one inferior derivation (II, III and aVF) than those without inferior ST segment depression, the difference was not statistically significant. But the prevalence of a LAD artery prediagonal lesion was significantly more common in patients with inferior ST segment depression. The corresponding sensitivities of ST segment depression of 1 mm or more in leads II, III and aVF for a lesion proximal to the first septal branch were 47%, 50%, and 52%, respectively, and those for a prediagonal lesion was 47%, 70%, and 52%. The corresponding specificities were 82%, 65%, and 93% for a preseptal lesion, and 82%, 69%, and 65% for a prediagonal lesion. There was no significant relation between the prevalance of a preseptal or prediagonal lesion and the presence of ST segment elevation of 1 mm or more in leads I and aVL. there was also no significant relation between the prevalence of a preseptal or prediagonal LAD artery lesion and distortion of the terminal portion of the QRS (i.e., J point emerging at >50% of R wave height, regardless of the magnitude of ST elevation) in leads V<sub>3</sub>-V<sub>4</sub>and aVL. In patients with a prediagonal lesion, the total magnitude of ST elevation in leads V<sub>1</sub>,-V<sub>6</sub> was significantly higher than the patients with a lesion distal to the origin of the first diagonal branch (16.3±2.2 mm, 14.9±2.5 mm, respectively, p=0.03). No significant difference was found between the total magnitudes of ST segment elevation in leads V<sub>1</sub>,-V<sub>6</sub> of the patients with preseptal and postseptal lesions. In conclusion, ST segment depression of 1 mm or more in at least one inferior derivation may predict the presence of a proximal LAD artery lesion in patients with acute anterior myocardial infarction.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi-Cover
  • ISSN: 1300-6622
  • Yayın Aralığı: Yıllık
  • Başlangıç: 2015
  • Yayıncı: -
Sayıdaki Diğer Makaleler

Akut anterior miyokard infarktüslü olgularda basit elektrokardiografik parametrelerle sol ön inen koroner arterdeki lezyon yerinin öngörülmesi

Sema GÜNERİ, Önder KIRIMLI, Ozan KINAY, Cem NAZLI, Vehip KESKİN, Ümit TEKİN

Değişik lipidler ile beslenmenin beyin lipid bileşimine etkisi

Pınar AKAN, Murat ÖRMEN, Sedef GİDENER, Meral FADILOĞLU

Çocukluk çağında akut karbonmonoksit zehirlenmesi

Semra KURUL, ADEM AYDIN, Eray DİRİK

Tanısal serum proteinlerinin kantitatif değerleri üzerine ısının ve bekleme süresinin etkilerinin araştırılması

Aylin ŞENGÖNÜL, Nuran YULUĞ

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısına varılan olguların DSM-IV ölçütlerine göre belirti sıklığı ve dağılımı ve diğer yıkıcı davranış bozukları ile birlikteliği

Aynur PEKCANLAR, Atilla TURGAY, Süha MİRAL

Prevalence of diabetes mellitus among adult population Narlıdere district-İzmir; With reference to the affects of some major causes

Gazanfer AKSAKOĞLU, Sena YEŞİL, Reyhan UÇKU, Uğur YILMAZ

Çocukluk çağında nörofibromatozis tip 1 ile ilişkili optik gliom ve yumuşak doku sarkomları

Mutafoğlu Kamer UYSAL, Nur OLGUN, Faik SARIALİOĞLU, Ayşe ERBAY, Rıza ÇETİNGÖZ, Funda ÇORAPÇIOĞLU, Üzeyir GÖNENÇ, Arzu KOVANLIKAYA, Aydanur KARGI

Candida türlerinin tanımlanmasında Chromagar candida besiyerinin değerlendirilmesi

Aydan ÖZKÜTÜK, Aylin ŞENGÖNÜL, Nuran YULUĞ

Serum neuron specific enolase levels in experimental global cerebral ischemia

Meral FADILOĞLU, Necati GÖKMEN, Ersöz Hilal KOÇDOR, Yüksel ERKİN, Semih KÜÇÜKGÜÇLÜ, Atalay ARKAN, M. Ali KOÇDOR

Stafilokok suşlarının teikoplanin duyarlılıklarının farklı yöntemlerle değerlendirilmesi

Zeynep GÜLAY, İ. Mehmet Ali ÖKTEM, Meral BİÇMEN, Tuba ATAY, Nuran YULUĞ