İbn Haldûn’un Ahlâk Düşüncesi Bakımından Money-Hedonizm

İbn Haldûn (öl. 808/1406)’a göre insan, yaşadığı ortamın jeo-ekonomipolitiğinden derin bir şekilde etkilenen sosyal bir varlıktır. Ona göre söz konusu bu etki o denli güçlüdür ki neredeyse insanla ilişkili bu yapıların tümünü birden determine etmektedir. Bu sistemde insan, hem yaşadığı ortama uyum sağlayan hem de bu uyum içerisinde kendisini tekâmül ettirebilen bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. İbn Haldûn’un perspektifinden bakıldığında insan, yaşadığı çevresel şartlardan, geliştirdiği teknikten ve mimariden ayrı olarak ele alınamaz ya da tanımlanamaz. O, hem yaşadığı ortamı değiştiren hem de bu değişim içinde değişen varlıktır. İbn Haldûn’a göre bu değişimin temel gayesi, hayatı kolaylaştırma ve refaha kavuşma isteğidir. Dolayısıyla insanın tekâmülünü sağlayan motivasyonların en tabiî olanı karşılaştığı zorluklardır. Zorluklar, insanı zinde ve güçlü kılan unsurlardır. Bedevîlikten hadarîliğe oradan da umrânın refahına doğru ilerleyen insan, bu süreçte aştığı her zorluk sayesinde hayatını biraz daha kolaylaştırmış olmaktadır. İnsanın yaşamındaki bu kolaylıklar arttıkça mücadele edeceği zorluklar azalacağından bu manadaki her ilerleme onun bedensel ve ahlâkî olarak gevşemesine sebep olmaktadır. Bedensel gevşeklik, çevresel şartlara karşı insanın dayanma direncini kırarken; ahlâkî gevşeklik, arzuların, hazların ve refâhın cazibesine karşı insanı biçare kılmakta ve ahlâkî açmazların oluşmasına sebep olmaktadır. İbn Haldûn’un ahlâk düşüncesi; sosyal, siyasî, ekonomik vb. tüm bağlamlarıyla günümüz money-hedonist ahlâkının ortaya çıkardığı değersizleşmenin anlaşılmasına imkân sağlamaktadır. Bu makale kapitalist, parahazcı, tüketim temelli money-hedonist ahlâkın ortaya çıkardığı (obezite, sosyal medya bağımlılığı, tüketim; finansal, sanal ve imajinal değerlenmeler karşısında ahlâkî değersizleşme vb.) sosyal, siyasi ve ekonomik açmazları ve zorlukları İbn Haldûncu bir bakışla ele alıp çözümlemeyi amaçlamaktadır. Özet: İbn Haldun’a göre insan, aynı anda hem iyiliğe hem kötülüğe sahip bir varlıktır. İbn Haldun, insanın, sahip olduğu bu iki yönelimden çoğunlukla kötüye meylettiğini, bunun böyle olmasında da toplumsal şartların etkisi olduğunu vurgulamaktadır. İbn Haldun, insanın doğasına ait bir diğer özelliğin, alışkanlıkları olduğunu belirtmektedir. Ona göre insan, alışkanlıklarının çocuğudur. Alışkanlıklar, insanda ikinci bir tabiat gibi yerleşir ve onun hakikat algısı başta olmak üzere tüm algılarını etkiler. İbn Haldun, insanın, gerek alışkanlıkları, gerek kültürü ve gerekse içinde yaşadığı iklim ve coğrafyanın sürekli etkisi altında olduğunu ve tüm bu yapıların onun ahlâkını, psikolojisini ve ırsî özelliklerini etkilediğini ileri sürmektedir. Ona göre insan, bu kültürel, sosyal, siyasi ve ekolojik koşullara uyum sağlayarak değişen, dönüşen ve belirlenen tarihsel/toplumsal bir varlıktır.Money-Hedonizm kavramı, “parasalcılık” anlamına gelen bir iktisat teorisi kavramı olan “monetarizm” ile “hazcılık” anlamına gelen bir ahlâk teorisi kavramı olan “hedonizm”i birleştirerek bizzat bizim ürettiğimiz ve “Para-hazcılık” anlamında literatüre kazandırmak istediğimiz bir kavramdır. Hedonizm, kökleri Antik Yunan felsefesine dayanan ve hayatın amacını “acıdan kaçıp hazzı yakalamak” olarak belirleyen bir yaşam felsefesini ifade etmektedir. Monetarizm ise Milton Friedman’ın (ö. 2006) 1970’de kurguladığı, ekonomideki tüm dengeyi para arzı ve talebine bağlayan Amerikan kaynaklı bir iktisat teorisidir. Buna göre, para talebi, bireylerin işlem, ihtiyat ve spekülasyon güdüleri ile üzerlerinde nakit olarak tutmak istedikleri para miktarıdır. Bir değişim aracının gücü onu kullanarak elde edebileceklerinizin miktar çeşit ve kalitesi arttıkça artar. Bu bakımdan para, bir değişim aracı olarak tarihte hiç olmadığı kadar modern toplumda güç kaynağı olmuştur. Paranın etkin bir güç olarak kudretinin artması, bu gücün etrafında sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik bir üst yapının oluşmasına neden olmuştur. Bu kültürün parçası olan ve kendisini iç içe yaşadığı ekonomiden soyutlayamayan insanın yaşamında ise sahip olduğu para ve para ile ifade edilebilen değerler oluşmuştur. Bu yapıda yaşamın ölçüsü para olduğundan para, insan yaşamını ve insana ait hazları tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar kesin bir şekilde belirlemektedir.İşte modern insan, bu iki kavramın (monetarizm ve hedonizm) bir araya gelmesiyle oluşan yeni bir değer felsefesine sahiptir. Bu yeni küresel yaşam felsefesine “Money-Hedonizm” diyebiliriz. Money-hedonist insan, kalbinde para sevgisini, ona sahip olmanın hevesini, onu kullanmanın hazzını taşıyan, sınırsız bir tutku ve hırsla onu arzulayan ve ona ulaşmak için meşru yahut gayr-i meşru tüm yol ve yöntemleri denemekten çekinmeyen insandır. Onun en belirgin özellikleri, bencillik, sahip olma hırsı, başkalarına karşı nefret ve güvensizliktir. O, yokluk içinde değil bolluk içinde boğulmakta ve önce kendi iç dünyasını ardından da yaşadığımız dünyayı cehenneme çevirmektedir.İbn Haldun, bedevîliğin hadâriliği hedeflemiş ve ona doğru evrilen bir toplum olduğunu, bolluk ve refah şartlarını yakaladığında da hadâriliğe teslim olduğunu vurgulamaktadır. Bu bakımdan bedevîlik, hadarîliğin kaynağıdır. İbn Haldun’a göre bedevîler, hadarîlere nazaran iyiliğe daha meyilli, daha cesur ve daha ataktırlar. İbn Haldun tarafından bedevîliğin nihai amacı olarak tanımlanan hadarîlik, umrânın, geçilmesi gereken zorunlu bir aşamasıdır. Ona göre, asabiyetin mülkle nihayet bulması gibi bedevî umrân da hadarî umrânla nihayete ermekte ve varlık nedenleri ortadan kalkan bu unsurlar sırasıyla zevâle uğrayarak yeni bir devrin başlangıcı olmaktadırlar. İbn Haldun, hadâretle birlikte yerleşik hayata geçen ve şehirde yaşayan insanların, tabiatlarında bulunan kötüye meyletme özelliğinin de etkisiyle, ekonomik açıdan refaha kavuşur kavuşmaz tüketim ve hazlara kendilerini kaptırdıklarını ve bunun sonucunda ahlâkî olarak yozlaştıklarını ileri sürmektedir. İbn Haldun’a göre insanların bedevî yaşam tarzından hadârî yaşam tarzına geçişlerini belirleyen temel unsur, geçim yolları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ihtiyaçlarında meydana gelen değişimdir. O, bu değişimin, zaruriyattan lükse doğru ilerlediğini ve bu değişimle beraber insanların tabiatındaki etik kaygının, yerini estetik kaygıya bıraktığını düşünmektedir. Ona göre estetik kaygı, insan nefsinin doyumsuzluğunu açığa çıkardığından insan, hep daha iyi, daha güzel ve daha çok olanın peşine düşmekte ve bu nedenle de dinî ve dünyevî huzurunu bozabilecek her türlü kötülüğe kolayca meyletmektedir.İbn Haldun’un analizini yaptığı bedevî toplum karşısında hadarî toplum; çok daha homojenleşmiş, kentleşme ile birlikte yaşam tarzı farklılığının belirgin biçimde azalmış olduğu modern bir toplumu temsil etmektedir. Ancak bu yaşam tarzını belirleyen faktör olarak doğa ile kurulan ilişkilerin veya ekonomik faaliyetlerin belirleyici etkisi değişmemiştir. Günümüz insanı kentleşirken aynı zamanda kentleşmenin talep ettiği psiko-sosyal zorunluluklar tarafından homojenik biçimde şekillenmiştir. İletişimin hızlanması, bilgiye ulaşılmanın kolaylaşması, kurumlar ve insanlar arasında yeni bir inter-connect iletişim sahasının açılması sadece sosyo-ekonomik değil, ilişki kurma biçimini derin şekilde etkileyen yeni bir sosyo-psikolojik durum oluşturmuştur. Kentlerde insan-doğa ilişkileri azalırken insan, kendini doğa içinde insan olarak değil kent içinde insan olarak algılamakta, bu algılayış tarzıyla birey, kent yaşamı ve hukuk tarafından tanımlanmaktadır. Doğadan kopuş, doğaya yabancılaşmanın yanı sıra insanın kendi doğasına da yabancılaşması gibi kaçınılmaz bir sonuç yaratmıştır.Kapitalizmle birlikte benimsenen liberal politikalar, serbest girişimciliği dolayısıyla rekabeti teşvik etmiştir. İbn Haldun’un yaşadığı dönemde, kendisini doğa içindeki mücadelesi ile var eden insan, modern dönemde ise kendini rekabet içindeki ekonomik yapıda var etmektedir. Modernitede insan, geleneksel toplumdan farklı olarak sadece yaşam tarzı ve ahlâkî değerlerle değil, aynı zamanda istatistiksel değerlerle ifade edilmektedir. Günümüz ekonomi bilimini oluşturan çıkarcı ve matematiksel dünya, modern insanın sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik yapısını şekillendirmektedir.İbn Haldun’un yaşadığı dünyada “önce kazan, üret, bollaştır sonra lükse ulaş” gibi doğal gelişim bulunuyorken günümüzde bu doğallık bozulmuş “önce harca sonra ödersin” gibi doğal olmayan bir yapı ortaya çıkmıştır. Günümüz insanını üretmeden tüketmeye, bolluğa ulaşmadan lükse yönelten iki önemli unsur olduğunu görmekteyiz. Birincisi, sistemin daha çok harcamayı teşvik etmesi ikincisi ise insanların kontrolsüz haz duygusudur.İbn Haldun, şehirlilerin, dünya nimetlerine aşırı meylettiklerini, zevk ve eğlence ile çokça meşgul olduklarını ve şehvetlerini tatmin etmeye aşırı düşkün olduklarını bu nedenle de nefislerinin kirlendiğini ve bu kirlilik oranında da iyi ve hayırlı şeylerden uzaklaştıklarını belirtmektedir. Öyle ki zamanla onların, utanma duygularını bile kaybettiklerinden bahseder. Buradan anlaşılmaktadır ki lüksün getirdiği yaşam, insanın ahlakî değerlerini yıkıma uğratarak, özellikle onun utanma duygusuna saldırarak ahlakın dinamik, sübjektif, disipline edici duygusunu işlevsiz hale sokmaktadır. Sonuç olarak, money-hedonizmin değer dünyası rakamlardan ibaret olan katı, maddi ve soğuk bir nitelik arzetmekte iken; bu değer dünyasında var olmaya çalışan insan ise esnek, manevî ve duygusal bir nitelik taşımaktadır. Hal böyle olunca insan, bu değer dünyasında sürekli bir çatışma, arada kalma, intihar, güvensizlik ve yalnızlaşma gibi toplumsal anomali haline itilmektedir.

Money-Hedonism from Ibn Khaldūn’s Notion of Morality

According to Ibn Khaldūn, man is a social entity deeply influenced by the geo-economics-politics of the environment in which he lives. The effect is seen as so strong that nearly all of these structures in their relationship to human beings are dominated by it. In this system, we see human beings as a creature who is both able to adapt himself to the environment and able to evolve in this harmony. From the perspective of Ibn Khaldūn, man cannot be evaluated or defined separately from the environmental conditions, the technique and architecture he has developed. Ibn Khaldūn sees the primary source of this change to be the desire to make life both more prosperous and bearable. Therefore, the most natural motivations that affect man’s desire to alter the natural world are the environmental challenges that he encounters. The challenges that are imposed upon man in the natural world are those that have led to human progress. From badāwa (nomadic society) to ḥaḍāra (sedentary society) and so to the ceaseless drive of human progress that has served to make life more endurable, every effort in this sense leads to a physical and moral loosening as the incessant struggle to survive that defines human existence is made more bearable. Physical slack by breaking the resistance of man to resist the environmental conditions; and moral looseness by making man more vulnerable to the temptation of desires, pleasures and welfare that are the cause of moral dilemmas. Ibn Khaldūn’s moral thought with its social, political, and other fields of application are all contexts that enable an understanding of the devaluation of money-hedonist morality in all ways. This article aims to analyze the social, political and economic dilemmas and challenges that the capitalist, consumption-based money-hedonist morality (obesity, social media addiction, consumption, and moral devaluation in the face of financial, virtual and imagined valuations, etc.) from the perspective of Ibn Khaldūn. Summary: Man is endowed with both good and evil. Ibn Khaldūn notes that man tends to misuse these two orientations with a higher inclination towards evil, and that social conditions have an effect on this. He sees another characteristic of man, that they develop habits; accordingly, man is the child of his habits. Habits are second nature to man and affects all of his perceptions, particularly notions concerning truth. At the same time, human beings are under the constant influence of both habits, culture, and climate and geography; and all of these together affect our ethics, psychology and characteristics. Thus, man is a historical, social being that is changed, transformed and determined by adapting to these cultural, social, political and ecological conditions. The concept of Money-Hedonism is one that we have created by combining the terms monetarism, an economic concept, and hedonism, a concept in moral philosophy; the resulting term we seek to produce essentially translates as the adoration of Money. As is well known, hedonism refers to a philosophy of life that has its origins in the ancient Greek world which sees the purpose of life as one in which the pursuit of pleasure is the highest good. Whereas, Monetarism is an American-based economic view developed by Milton Friedman in 1970, linking all the balance in the economy to the supply and demand of money. According to this, the demand for money is operation, precaution and motives of speculation of individuals the amount of money they want to keep in cash on them. The power of an exchange tool increases with the amount and quality of what it is achievable in its utilization. In this respect, money has been an unprecedented source of power in modern society as a means by which change can be achieved. The increase in the power of money as an effective means as manifesting power has led to a socio-cultural and socio-economic superstructure around this power. In the life of an individual that is part of such a culture and is unable to isolate himself from the economy in which he lives, the values that can be expressed with money are consequently formed. In this structure, since the measure of life is money, money determines the quality of human life and human pleasure to a far greater degree than at any time in history. Thus, those living in this age have developed a new moral philosophy of value formed by the combination of these two concepts (monetarism and hedonism), which we have defined as Money-Hedonism. The money-hedonist individual is one that is in love with money, the joy of having it, the pleasure of using it, who desires it with immeasurable passion and ambition and is willing to use all legitimate and illegitimate methods of obtaining it. The most prominent characteristics of this type of individual is egoism, a desire to possess, hatred and mistrust. Ibn Khaldūn argues that the inhabitants of a city that live a settled life and who are living in the city have become economically prosperous and absorbed by consumption and pleasure, and, consequently morally degenerate as a result of the abuse of their evil nature. As can be understood from Ibn Khaldūn’s explanations, the basic element that determines the transition of people from the badāwi way of life to ḥaḍāri (settled) is the change in the livelihoods and related needs. He perceives this change as progressing from necessity to luxury, and, with this change, ethical concern in the nature of people being replaced by aesthetic care. In this way, since aesthetic concern reveals the dissatisfaction of the human self, man always pursues what is perceived to be better and more beautiful, and therefore he easily tends to any malignancy that may disrupt his religious and worldly peace. The ḥaḍāra community of Ibn Khaldūn versus the badāwa represent a modern society with a much more heterogeneous population, with a significant increase in lifestyle diversity along with urbanization. However, the determinative effect of the relationship with nature or the way in which society engage in economic activities have not changed. While modern people are urbanized, they are also heterogeneously shaped by psycho-social necessities demanded by urbanization. Man has created a new socio-psychological condition that not only affects the socio-economic but the way of forming a relationship through the accelerated development of new communication methods, facilitating access to information, and the opening of new methods of communication field between institutions. While man’s connection to nature has become disconnected, he no longer perceives himself as human being in nature but as a human within the city, the individual urban life and the law define this perception. The rupture from nature has created an inevitable result of alienation to nature as well as the estrangement of man with his own nature. The liberal policies adopted with capitalism have encouraged competition and free entrepreneurship. In the time that Ibn Khaldūn lived, man who created himself with his struggle in the nature brings himself / herself into the economic structure of competition in the modern period. Unlike in more traditional societies of the past, the modern way of life not only expresses itself in our new way of life and moral values, but also by statistical values. The exploitative and mathematical world, which forms the current economic science, shapes the socio-economic and socio-psychological structure of modern man.It is understood that the life brought by luxury renders the dynamic, subjective, disciplined sense of morality dysfunctional by destroying the moral values of man, particularly by reducing their feeling of shame. As a result, while the world of value of money-hedonism is solid, materialistic and cold; man in trying to exist in this world of value carries a flexible, spiritual and emotional nature. As such, human beings are pushed into social anomaly situations such as a constant conflict, dilemma, suicide, insecurity and solitude in this world of value.

___

  • Alatas, Syed Farid. Ibn Khaldūn. New Delhi: Oxford University Press, 2012.
  • Chapra, Muhammad Umar. “Ibn Khaldun's Theory of Development: Does it Help Explain the Low Performance of the Present-day Muslim World?”. The Journal of Socio-Economics. 37 (2006), 836-863.
  • Cheddadi, Abdesselam. “Ibn Khaldūn, ʿAbd al-Raḥmān”. Encyclopaedia of Islam. Ed. Kate Fleet, Gudrun Krämer, Denis Matringe, John Nawas, Everett Rowson. 3/1486. Leiden: Brill, 2018.
  • Çalgan, Mehmet Ali. “İslâm’da Sermaye Birikimi: İlgili Hadislerin Güncel Bir Okuması”. Hadis Tetkikleri Dergisi (HTD). 15/2 (2017), 85-113.
  • Çalgan, Mehmet Ali. “İslam ve Kalkınma: Ayet ve Hadisler Işığında Bir Değerlendirme”. İslami İlimler Araştırmaları Dergisi. 1 (2019), 7-29.
  • Demircioğlu, Aytekin. İbn Haldûn’un İnsan Düşüncesi ve Medeniyet Algısı. İstanbul: Gece Kitaplığı, 2014.
  • Durak, Nejdet-İrğat, Muhammet. “Değersizleşme ve Yabancılaşma Bağlamında Tüketim Ahlâkı ve İnsan”. The Journal of Theological Academia. 2/3 (April 2016), 75-88.
  • Fırat, Hüseyin Şenol. İbn Haldun’un Bedâvet Teorisi. Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 1998.
  • Gierer, Alfred. “Ibn Khaldun on Solidarity (“Asabiyah”) - Modern Science on Cooperativeness and Empathy: a Comparison”. Philosophia Naturalis 38 (2001), 91-104.
  • Göcen, Gülüşan. “İbn Haldun’un Toplum ve İnsan Yaklaşımının Günümüze Düşen İz Düşümleri: Tüketim Toplumu ve Narsist İnsan”. Toplum Bilimleri Dergisi. 7/14 (2013), 175- 198.
  • Gökdağ, Kamuran, İktidar Teleolojisi İbn Haldûn’un Toplum ve Siyaset Teorisinde Asabiyet. İstanbul: Klasik Yayınları, 2019.
  • Görgün, Tahsin.“İbn Haldun’un Toplum Metafiziğinin Güncelliği ve Günümüzde Toplum Araştırmaları Açısından Önemi”. İslâm Araştırmaları Dergisi. 16 (2006), 169-203.
  • Ibn Khaldūn. The Muqaddimah. Trans. from Arabic by Franz Rosenthal. Prenceton: Princeton University Press, 1958.
  • Ilgaroğlu, Muhammet Caner. Ahlak Felsefesi Açısından Duygu-Değer İlişkisi. İstanbul: Hiperyayın, 2019.
  • İrğat, Muhammet. Tarihselcilik Düşüncesi Bakımından İbn Haldun. İstanbul: Hiperyayın, 2017.
  • Jeremy Bentham. An Introduction to the Principles of Morals and Legislation. Kitchener: Bathoce Books, 2000.
  • Kozak, İbrahim Erol. “İbn Haldun’un İktisâdî Gelişmede Psikolojik Faktörlere Verdiği Yer”. İktisâdî Kalkınma ve İslâm. İstanbul: İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Yayınları, 1987.
  • Közleme, Olgun.“İbn Haldun Düşüncesinde Geçim ve Zenginliğin Psikososyal Boyutları”. Toplum Bilimleri Dergisi. 7/13 (2013), 363-376.
  • Meltzer, Allan H. “Monetarist, Keynesian and Quantity Theories”. Kredit und Kapital. 8 (1975), 191-293.
  • Milton Friedman. “A Monetary Theory of Nominal Income”. Journal of Political Economy. (1971), 323-337.
  • Mohammad, Tahir Sabit Haji Mohammad. “Principles of Sustainable Development in Ibn Khaldūn’s Economic Thought”. Malaysian Journal of Real Estate. 5/1 (2010), 1-18.
  • Özkılıç, İbrahim.“İbn Haldun Perspektifinden İktisâdî Kalkınmada Ahlâkî Değerler”. Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi. 1/2 (2006), 132-145.
  • Ritter, Hellmut. “Irrational Solidarity Groups: A Socio-Psychological Study in Connection with Ibn Khaldûn”. Oriens.1/1 (1948), 1-44.
  • Şentürk, Recep. “Medeniyetler Sosyolojisi: Neden Çok Medeniyetli Bir Dünya Düzeni İçin Yeniden İbn Haldun”. İslâm Araştırmaları Dergisi. 16 (2006), 89-121.