Nasihatname-i Durust: Hızla Değişen Bir Dünyadaki Türk Dış Politikası İçin “Ölçülü Tavsiyeler”

Türk dış politikası kendi ülkesinde ve çevresindeki coğrafyada yaşayan milyonlara daha güçlü, istikrarlı ve müreffeh bir gelecek getirebilecek midir? Türk diplomasisi bugüne kadar İkinci Dünya Savaşı tarafsızlığından, NATO’daki aktif katılımcılığa ve Avrupa Birliği seçeneğine kadar birçok alternatifler denedi. Bu stratejik yönelimlerin her biri yapıldıkları dönemde anlam ifade etmiş ve Türkiye’nin bu kanlı ve şiddet dolu yüzyılda hangi bloğu desteklediği yönünde belirli bir idrakin oluşmasına neden olmuşlardır. Ancak yeni bir yüzyılın başlaması ve olgunlaşması Türkiye için kendisini destekleyecek ortakların da katılımıyla taze bir çerçeve hazırlaması yönünde fırsat doğurmuştur. Bu noktada Türk politika yapıcıları her yöne doğru bağlarını daha da kuvvetlendirmeli, ‘sıfır problem’ hedefi doğrultusunda hareket etmeye devam etmeli, tüm bağımsız devletlerle karşılıklı avantajları artıracak fırsatlar aramalı ve geçmişin hayaletlerinin üstesinden gelmelidir. Bölgesel yapıları göz önüne alarak Türk dış politikasının prensipleri “bütün parçadan daha kuvvetlidir”, “organik büyüme ani genişlemeden daha iyidir” ve “gelecekteki istikrar ve refah hali hazırdaki reçeteler üzerine inşa edilmelidir” bağlamlarında gerçekleşmelidir. Klasik politika önerisi literatürü ruhuna uygun olarak, bugünün sorunlarına karşı çeşitli seçeneklere değinerek, bu halim hizmetkar çok-katmanlı bir bölgesel politik işbirliği, ekonomik entegrasyon ve stratejik genişleme çerçevesi tavsiye etmektedir. Coğrafi esnekliği, terminolojik basitliği, coğrafi belirsizliği ve kurumsal kendine güveni korumak için, “Merkezi Birlik” gibi bir yapı önerilmektedir.

Nasihatname-i Durust: “Measured Advice” for Turkish Foreign Policy in a Rapidly Changing World

Can Turkish foreign policy deliver a more prosperous, stable, and empowering future for millions of individuals both at home and in the surrounding region? Turkish diplomacy has tried many alternatives over the years, from World War II neutrality, to active NATO participation, to European Union solicitation. Each of these strategic orientations made sense in their time, and exhibited a savvy awareness of whom to support during a brutally violent century. However, as a new century matures, it is again time for Turkey to set out with willing partners on the long path toward a fresh framework. At this point, Turkish officials should work to strengthen bonds in all directions, continuing to operate to the extent possible under the vision of “zero problems,” searching for opportunities to foster mutual advantage with all sovereign states, and working to overcome the ghosts of the past. Considering the regional constructions reviewed here, the guiding principles should be that the sum is stronger than its parts, organic growth is better than sudden expansion, and future stability and prosperity should be based on policy ingredients already present. In the spirit of classical policy advice literature, after surveying various options for addressing today’s challenges, this humble servant suggests a multi-lateral regional framework of political cooperation, economic integration, and strategic breadth. To preserve geographic flexibility, terminological simplicity, geographic ambiguity, and institutional self-confidence, one might refer to this proposed entity as a “Central Union.”