Şengül ÇELİK, Felsefeden Çıkış Avrupa Yakası Yayıncılık

Öz yaşama”arasında yaşadığı gitgellerine dikkat çekilerek anlatılmıştır. Şu var ki, son tahlilde insanın cesurca bir tavırla kendini yaşamasının yeğlendiği vurgulanmıştır. İkinci derste varlık ve yokluk “âdem” diliyle ya da “âdem” diliyle ve İbn Arabî dayanağıyla anlatılmıştır. Ne kadar başarılmış ve ne kast edilmiştir denecek olursa bundan mistisizmin derin “anlaşılmazlığı”nın tekrar karşımıza çıktığını söylemek mümkündür. Üçüncü ders, Âdem’in az konuşmasının mı bizim çok konuşmamızın mı âdem oluşumuzun temel ayırt edici yönü olup olmadığı üzerinde durulmuştur. Sanırız yazar, az konuşmanın daha iyi olduğunu öne çıkarmış gözükmektedir. Dördüncü derste varlığın neliği ele alınmış, klasik tartışmalarla güncel sorunların bu felsefi soruyla nasıl irdelenebileceği vurgulanmıştır. Beşinci ders, “Kuantum illiyeti” başlığını taşımaktadır. Burada kuantumun göreceliğiyle günümüzde yaşanan kimlik sorunu esprili bir dille anlatılmış ve kuantumsal bakışın bir illiyet mi yoksa bir illet mi olduğuna ilgiler çekilmiştir. Altıncı derste “ortaya karışık” ifadesinin “orta”sından hareketle coğrafyadan, medeniyetten, müzikten, çiçekten ve yemekten verilen örneklerle bir barışıklık duygusuna vurgu yapılmış ve buradan kalbe bir yol açılarak “kalp için de aynı şekilde bileşimler yapmak mümkündür. Bu bileşimleri oluşturan ise yaşamsal tecrübelerden hüküm çıkarmaya çalışan akıldır.” yargısına dikkat çekilmiştir. Bu noktada -her ne kadar ara öğünleri olmasa da- bir felsefeci menüsü de ortaya konmuştur. Huzur nerede sorusunun cevabının aranmaya çalışıldığı yedinci derste, huzur arayışı, huzurun güven ve emniyetle ilişkisi ve “gerek şartı” bağlamında ele alınmış ve bu çerçevede İslam dininin huzur ve güven bağlamında değerlendirilmesi yapılarak huzuru sağlayabilirliği irdelenmiştir. Bu bağlam içerisinde ortaya çıkan birtakım çelişkiler de vurgulanmıştır. Ancak bir din için belirlenen bu huzur unsurunun diğer dinlerin tam olarak uygulanabilirliği neticesinde aynı sonucu ortaya çıkarıp çıkarmayacağı gözden kaçırılan bir husus olarak dikkat çekmektedir. Sekizinci derste çürük elma oyunundan çıkarsanan takım olma, güven ve sağlam lider unsurlarının hayat oyununa örnekliği üzerinde durulmuştur. Hayat oyununun başarılı geçmesi ise iyi bir takım ve iyi bir lidere bağlanmıştır. Ancak bu, insanın takım kurma ve lider olma yönünü bir kenarda bırakması açısından eleştiriye açıktır. “Kadın dünyasında erkekçe sözler” adlı dokuzuncu ders, sözün farklı anlam ve biçimleriyle başlamakta, dinlemenin kıymetine vurgu yapılmakta, sözle rahim arasındaki ilişkiye dikkat çekilmekte ve ağlamanın da bir söz olduğu dile getirilmektedir. Ancak dikkat çekici bir biçimde “ağlama”dan kadına