REALIZM VE LIBERALIZM`IN ORTASINDA: MARKSIST TEORININ YERI VE ÖNEMI

Realizm, İkinci Dünya Savaşına kadar Uluslararası İlişkilerde önderliyi tartışmasız kabul edilen teori olmakta idi. Fakat, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası örgütlerin ortaya çıkışı, sistemde aktörlerin çeşitlenmesi, karşılıklı bağımlılığın daha da artması ile liberal teori de ilgi odağı haline gelmiştir. Marksist teorinin insan doğasına bakışında da realizm ve liberalizmden farklı yaklaşımı mevcuttur. Marksist teori güvenliği sınıf mücadelesinin bir fonksiyonu olarak algılamaktadır. Uluslararası politikanın, kapitalist ekonomi bağlamında gerçekleştiğine inanmaktadır. Tüm davranışlar sınıfsal çıkarlara / sınıf çatışmalarına atıfta bulunularak açıklanabilir. Bu nedenle ana aktörler devlet değil, sınıflardır. Marx da tarihin insan doğasının sürekli dönüşümü olduğunu belirtmişti. Bu yaklaşım uluslararası ilişkilerin temel teorilerinden farklı yol çizmektedir.

In the Middle of the Realism and Liberalism: The importance of Marxist Theory

Until the Second World War, Realism was the undisputed accepted theory of International Relations. However, with the emergence of international organizations after World War II, the diversity of actors in the system, the increasing interdependence, liberal theory has also become a focus of attention. Marxist theory has a different approach to human nature than realism and liberalism. Marx wrote that history was the continuous transformation of human nature. Marxist theory perceives security as a function of the class struggle. International politics takes place within the context of capitalist economy. All behaviour ultimately explicable by reference to class interests/class conflicts. For this reason, key actors therefore not states, but classes. Marx also stated that history is the constant transformation of human nature. This approach draws a different way from the basic theory of international relations.