Burdur-Antalya Bölgesi Neolitik Yerleşmelerinde Ambarlar

Silos in Neolithic Settlements of Burdur-Antalya Region

Uygarlık sürecinin önemli dönemeçlerinden olan Neolitikleşmeyi oluşturan temel öğelerden başlıcasının tarımsal üretim olduğu genelde kabul edilmektedir. Göçebe hayattan yerleşik düzene, yepyeni bir yaşam şekline geçişe neden olan bu büyük gelişmenin pek çok sorunu ve yeniliği de beraberinde getirdiğinde kuşku yoktur. Bu sorunlardan biri de, tarım ürünlerinin (ağırlıklı olarak tahıl ve baklagiller) saklanması olmalıdır. Burdur-Antalya Bölgesi tarihöncesi araştırmalarının ve bu bağlamda Anadolu Yaylası için "Neolitik" kavramının kullanımının 1950'li yılların ikinci yansında James Mellaart tarafından gerçekleştirilen Hacılar Kazıları ile başladığı genelde bilinmektedir. Refik Duru tarafından 1978 yılında bölgede başlatılan yeni bir kazı ve araştırma süreci ise Kuruçay, Höyücek ve 1993 yılından bu yana sürdürülmekte olan Bademağacı Kazılan ile devam etmektedir. Mimaride, günümüze ulaşan taş temel ve kerpiç duvar gibi uygulamaların Erken Neolitik'in daha gelişkin aşamalarında, Bademağacı EN (Erken Neolitik) II/4 ve Höyücek TD (Tapınak Dönemi) ile çağdaş bir zamanda başladığı, dolayısıyla bu yazının konusunu oluşturan kerpiç harcından yapılmış ambarlara ilişkin ilk bulguların da aynı dönemde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Burdur-Antalya Bölgesi Neolitik Çağ yerleşmelerinde besin depolamaya uygun büyük boy çömlek bulunmamakta, buna karşın besin depolamanın kutu şeklindeki taşınmazlara yapıldığı anlaşılmaktadır. Kutular, genellikle bölgedeki farklı yerleşmelerde ve hangi boyda olurlarsa olsunlar, yöntem bakımından birbirine benzer şekilde, bağımsız, tek tek levhaların biraraya getirilmesi ile yapılıyordu. İşlevlerine ve herhalde içinde sakladıkları maddelerin türüne göre farklı boylarda olan bu grup taşınmaz eşyanın, kenar levhalarının büyüklükleri de değişken olmakla birlikte, ölçüler küçük boylarda genellikle 20x25 cm, orta boylarda 30x45 cm ve büyük boylarda 80x75 ve 65x55 cm arasında değişmektedir. Kalınlıkları da büyüklüklerine göre 3-4 cm ile 8-10 cm arasında olan levhalar çoğu kez massif kilden, olasılıkla kalıplar içine dökülmek suretiyle yapılıyor, sonra fırınlanıyorlardı. Kullanıma hazır olan söz konusu parçalar, büyük olasılıkla evler içinde istenen yerde bir araya getirilerek, kutu veya ambarlar kurulmaktaydı. Kutu kenarlarından çoğunun köşelerinde, yapım sırasında açılmış delikler vardır ve ambar kurulurken levhaların bu deliklerden birbirine bağlandığı anlaşılmaktadır. Bağlama işleminden sonra yanyana gelen kenarlar, içten ve dıştan ıslak kil ile sıvanıp birleştirilmekte ve kutuların dağılmasının önüne geçilmekteydi. Ambarların üstlerinin kapalı tutulduğu ve kapaklarının da tahtadan olduğu düşünülebilir. Mimarlığa bağlı taşınmazların ve bu kapsamda ambarların, arkeolojik yöntem olarak değerlendirilmesinde, uzak komşu bölgelerarası karşılaştırmaların ne ölçüde anlamlı olduğu ve bizi doğru sonuçlara ulaştıracağı tartışılabilir. Depolama geleneğinin, bir bölgede ya da yerleşmede çevresel koşullardan ve o yerleşmede yaşayan insanların belki nesiller öncesinden gelen yaşam pratiğinden kaynaklandığı akla gelmektedir. İki yerleşme arasında örneğin çömlekçilik, mühürcülük ya da taş işçiliği gibi konularda ortak uygulamalar varsa, bu durumda, her iki merkezdeki taşınmazlar arasındaki benzerliklerin de anlamlı olabileceği düşünülmelidir. Bademağacı ve Höyücek'de görüldüğü gibi, açık alan ve avlularda karşımıza çıkan ambarların ve içindeki besinlerin korunması kuşkusuz çok önemli olmalıydı. Kutuların günümüze kadar ulaşamayan ahşap birer kapağı olduğu düşünülebilirse de, yağışlı ve nemli mevsimlerde, depolanan eğer bitkisel ürünler ise, bunların nasıl korunduğunu açıklamak gerçekten zordur. Küf ve çimlenmeye engel olmak üzere, uzun kış ayları süresince kutuların sadece tahta kapaklarla örtülmesi ile yetinilmeyip, belki de ağzının çamurla sıvanması gibi yöntemlere başvurulduğunu düşünmek gerekir. Ambarların çevresinde, üstünün bir çatı ile kapatıldığına kanıt olabilecek, örneğin dikme olarak kullanılan direklere ait delikler ya da hafif malzemeden paravana gibi bir koruyucu olduğuna ilişkin izlere her iki yerleşmede de rastlamadık. Bademağacı'nda EN II/3 tabaka yerleşmesindeki ambarların, evler arasında açık alanlarda yer almaları nedeniyle, ortak kullanıldıkları izlenimi oluşmaktadır. Merkezlerin tümünde, ambarların gerçek sayısı ve besin saklama kapasitesi konusunda çok doğru bilgilere ulaşmak olası değildir. Günümüzde, köyde yaşayan 4-5 kişilik bir ailenin yıllık buğday tüketiminin yaklaşık 750 kg olduğunu öğrendik. Bu bağlamda, örneğin Bademağacı EN II/3 tabakasında, bugüne kadar ortaya çıkartılan 9 yapı için, yerleşmenin farklı yerlerindeki toplam 12-13 gözlü ambarlann kapasitesinin yetersiz kalacağı sonucu çıkabilir. Neolitik Çağ'da ambarlann sadece kuru gıda maddelerinin saklandığı taşınmazlar değil, bitki kalıntılarının yanısıra tarımsal üretimin çok önemli kanıtları ve aynı zamanda yaşamın sürekliliği, bolluk ve bereket ile ilgili çok özel birimler olduğu anlaşılmaktadır. Depolama kutuları olarak tanımladığımız taşınmazların, bazı nesnelerin, kapların saklanması için dolap ya da sandık şeklinde kullanıldığını sanmıyoruz. Bunlar için Bademağacı, Höyücek ve Hacılar konutlarında duvar içi nişleri, basit dolap yerleri ve küçük kutular olduğu görülmektedir. Bademağacı EN II/3 yerleşmesindeki altı gözlü depoda karşımıza çıkan iki küçük çanak ve bir çömlek, aynı tabakada üç gözlü depoda bulunan boncuk kolye ve spatula; EN Il/2'nin 12 gözlü deposunun bölmelerinden çıkan bir çift küçük çömlek ve boynuz biçimli nesne ile Höyücek Tapınağı'nın 4 no'lu odasındaki ambar içinde ele geçen minyatür masanın buralara rastlantı sonucu bırakılmadığını sanıyoruz. Hacılar VI. tabakasında kalabalık bir figürin grubu, Q5 evinde, tahıl tanelerinin içinde bulunmuştur. J. Mellaart, Çatal Höyük'te VI. tabakanın 5 no'lu evinde bir alabaster heykelciğin tahıl ambarından; küçük, boyalı bir figürinin ise IV. tabakada depolanmış bezelyeler arasında bulunduğunu bildirmektedir. Bu durum bize, bir çift panter tarafında

___