Mustafapaşa (Sinasos), Konstantin ve Helena Klisesi, Klise I, Klise II, Klise III, Klise IV

Ürgüp’ün 5 km. güneybatısındaki Mustafapaşa kasabasının adı 19. yüzyılda Sinasos’tur. Doğuda Avra (Rafes), batıda Oylu (Elevres) dağlarının arasındaki kuzey-güney doğrultusundauzanan bir vadiye kurulmuş olan yerleşimin yakınlarındaki Damsa çayı, 30 km. kuzeydeki Kızılırmak’a (Halys) akmaktadır. Ortaçağlar boyunca pek bilinmeyen yerleşim Osmanlı imparatorluğu döneminde önem taşımaya başlamıştır. Özellikle 19. yüzyılda, Kappadokia bölgesinin en gelişmiş yerleşimlerinden biri olan kasabada Ortodoks Rumlar, Müslümanlar ile birlikteyaşamışlardır. 19. yüzyılda kasabanın 3.000’e yakın nüfusun üçte biri Müslüman, üçte ikisinin Hıristiyan olduğu bilinmektedir. Kappadokia’nın diğer bölgelerinde yaşayan gayrımüslim vatandaşların aksine, arazilerinin elverişli olmaması nedeniyle, tarımla geçimlerini sağlayamayan Sinasoslular ticaretle ilgilenmiş, bu yolla zenginleşmişlerdir. Bu zenginliklerini, kasabalarına büyük boyutlu konaklar, sosyal yapılar (Belediye binası, müze, otel, okul, kahvehane), kayaya oyma veya kagir dini yapılar inşa etmek için harcamışlardır. Kız ve erkek okullarında,çocukların zaten bildiği ve kullandığı Türkçe ve halk Yunancası’nın yanı sıra, ‘Katharevusa’ adı verilen, aydınlarla kilise mensuplarının kullandığı, antik Yunanca’ya öykünen bir dili deöğretiliyordu. 1923 yılındaki Lozan Antlaşması ile Sinasoslular kasabalarını terk ederek, Mersin Limanı üzerinden Yunanistan’a göçmek zorunda kalmışlar, orada Nea Sinasos’a yerleşmişlerdir. Öte yandan, Yunanistan’ın Kastoria (Kesriye) bölgesindeki Jerveni köyünde yaşayan Müslümanlar deniz yoluyla İzmir ve Mersin limanlarına, oralardan da Mustafapaşa’ya getirilmişlerdir.Dini inanç ve ayinlerine son derecede bağlı olan Sinasoslular’ın sosyal yaşamlarına, evlerine, dini yapılarına ilişkin pek çok bilgi-belge ve doküman Atina’daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’nde (KAAM) korunmaktadır. Çoğu Mübadele’den hemen sonra derlenmeye başlayan bu belgeler, 19. yüzyıl Sinasos’u hakkında oldukça önemli bilgiler barındırmaktadır. Özellikle ‘sözlü tarih’ belgeleri yerleşimdeki dini yapılar için vazgeçilmez niteliktedir. Bu belgelerde, kasabanın içinde otuz, yakın çevresinde otuza yakın kilise olduğu belirtilmektedir. Kasabadaki iki cemaat kilisesinden Başmelekler Mikael ve Gabriel’e ithaf edilen kagir kilise 20. yüzyıl başlarında, izi dahi belli olmayacak şekilde yıkılmıştır. İkinci cemaat kilisesi Kons- tantinos ve Helena kilisesi ise sağlam biçimde korunabilmiştir. Günümüzde Mustafapaşa ve yakın çevresinde Osmanlı döneminde inşa edildiği düşünülen on kadar kilise veya manastır saptanmıştır. Belediyesinin korumaya aldığı Konstantin ve Helena kilisesi, Ürgüp Müzesi’nin denetimindeki Aziz Basileios kilisesi dışındaki diğer kiliseler günümüzde doğanın ve insan elinin tahribatna açıktır. Daha önce tanıttığımız kiliselerin yanı sıra, aşağıdaki yazıda öncelikle önemli cemaat kilisesi Konstantin ve Helena kilisesi yeni bilgi ve çizimler ile tekrar ele alınacak, ardından orijinal adlarını bilemediğimiz için numaralandırdığımız Kilise I, Kilise II, Kilise III ve Kilise IV ilk kez yayınlanan çizimleriyle ele alınacaktır. Sonraki yayınlarımızda, liturjik özellikleriyle dikkat çeken Aziz Stephanos ve barındırdığı çok sayıda ve yüksek kalitedeki duvar resimleriyle önem taşıyan Aziz Basileios kilisesi tanıtılacaktır. 19. yüzyılda Sinasos’ta Serafim Rizos’un inşa ettirdiği konağın kapısındaki yazıt, ele aldığımız konuyu özetlemesi açısından dikkat çekicidir:“İnsanoğlu; eğer dostsan hoş geldin, düşman ve kötü niyetliysen bu kapıdan uzak dur. / Bugün benim, yarın başkasının ve hiçbir zaman hiç kimsenim, 1853” (Balta 2005, s.152).

Mustafapaşa (Sinasos), The Church of Constantinos and Helena, Church I, Church II, Church III, Church IV

Mustafapaşa town, 5. k.m. to the southwest of Ürgüp was known as Sinasos in the 19th century. Damsa stream, in the vicinity of the town which is settled in a valley that is located between mountains Avra (Rafes) in the east, and Oylu (Elevres) in the west, runs through Kızılırmak (Halys) in the 30 km. north. The town, which was not widely known during the Middle Ages started to gain importance in the Ottoman period. Orthodox Greeks and Muslims lived side by side in the town, which was one of the most developed settlements in Kappadokia, especially inthe 19th century. Unlike the other non-muslim communities in the other regions of Kappadokia, the inhabitants of Sinasos earned their living by commerce (due to inadequate climate andgeographical conditions for agriculture) and enriched by commerce. This wealth was mostly spent in constructing large-scale mansions, public buildings (municipality, museum, hotel, school, coffee houses-kahvehane), rock-cut or built religious buildings in their town. In the schools (both for boys and girls), apart from Turkish, which was already known and used by children, and Greek- the dialect spoken by the Greek population in the Kappadokia region, and another language named “Katharevusa” which was used by Greek intellectuals and laity, and similar to Ancient Greek. With Lausanne Treaty in 1923, the inhabitants of Sinasos had to leave their town and immigrate to Greece over Mersin Port (harbour) and settled in Nea Sinasos. On the other hand, the Muslim community living in Jerveni village in the Kastoria (Kesriye) region in Greece were brought to Mustafapaşa over sea through the Mersin and İzmir Harbours. Many documents and information regarding the family life, houses, and religious buildings of Sinasos inhabitants, who were deeply attached to their religious habits and rituals, are preserved in the Asia Minor Research Center (KAAM) in Athens. Most of them collected after the Population Exchange, the documents contain very important information about the 19th century Sinasos. Especially documents of oral history are vital for religious structures. In these documents, nearly 30 churches in the centre and 30 in the vicinity are stated to exist. One of the two public churches, the one built in rock and dedicated to Archangels Michael and Gabriel has been destructed in the beginning of the 20th century without any evidence suggesting its former existence. The second public church “Church of Constantine and Helena” has been preserved in intact condition. In our day nearly 10 churches or monasteries have beendocumented in the Mustafapaşa and its vicinities by our works that are thought to have been constructed during the Ottoman period. Apart from Church of Constantine and Helena, which the municipality of its jurisdiction have started to preserve and the Church of St. Basileios under the control of Ürgüp Museum, the churches are subject to the destruction of nature and human hands. In addition to the other churches introduced formerly, in this paper primarily the important public church , “church of Constantine and Helena” is to be reconsidered through the new information and drawings, and four churches which are to be numbered as Church I, Church II, Church III and Church IV will be introduced with their newly published drawings. In the upcoming publications, St. Stephanos, which requires attention due to its liturgical properties, and St. Basileios which is important primarily due to its vast number of and high quality wall paintings. The inscription on the door of the mansion, which was constructed By Serafim Rizos in Sinasos in the 19th century, is significant as it summarizes our topic: “Man, if you are a friend, welcome / If you are not a friend and enemy, beware of this door. / (This property) is today mine, tomorrow others’ and does not belong to anybody, anytime, 1853” (Balta 2005, s.152) 

___

  • -