Türk Tıbbının Batılılaşma Sürecinde Kınakına Kullanımı: Başlangıçtan ‘Kinin Kanunu’na Kadar

Osmanlı İmparatorluğu’nda tıp teorisi ve tedavi, 19. yüzyıla gelinceye kadar Ortaçağ İslam tıbbı üzerine kuruluydu. Yeni tedavi yöntemleri ve yeni droglar, 15. yüzyıldan itibaren, Osmanlı topraklarında çalışan Avrupalı doktorlar veya Avrupa tıp kitaplarının tercümesiyle Batı’dan aktarılmaya başlandı. Ateşli hastalıkları tedavide etkin olan kullanılan Güney Amerika menşeli kınakına kabuğu, bu “Avrupa” droglarından biriydi. Kınakınayı Türkiye’de tanıtan ve kullanımını teşvik edenlerden ilk hekimlerden biri Ali Müşi (öl.1734) ise de, bu drog İslam dünyasına daha önce ulaşmış olmalıdır. Müshil ve müleyyinler, serinlik veren içecekler gibi geleneksel ateşdüşürücü yöntemler yanında, Ali Münşi hastalarına kınakına tozu da tavsiye etmekteydi. Anlaşıldığı kadarıyla, Thomas Sydenham’ın ve Adrien Helvetius’un ateşli hastalıkları tedavi yöntemlerinden haberdardı. Kinin, ilk defa 1820 yılında, kınakına kabuğundan P.J. Pelletier ve J.B. Caventou tarafından elde edildi. Sıtma gibi ateşli hastalıklara karşı 19. yüzyılda Avrupa’da kullanıldı. Halk arasında ‘solfato’ olarak tanınan kinin sülfat, 1831 yılında, belki de daha önce, Osmanlı askeri hastanelerine girdi. Osmanlı askeri farmakopesi (1844), kınakına kabuğundan kinin hazırlanmasını ve pozolojisini vermekteydi. Orduda kullanılan ve dükkânlarda satılan kınakına ve kinin sülfat Avrupa’dan ithal edilmekteydi. Ondokuzuncu yüzyılın ortasında, önemli sayıda eczanede tağşiş edilmiş kinin sülfat bulunuyordu. Yüzyılın sonunda, Osmanlı eczanelerinde 26 kadar kinin bileşiği ve kınakınanın değişik farmasötik formları yer almaktaydı. Safsızlık iddiaları ve kinin bileşiklerinin tağşişi ticari rekabet çerçevesinde şiddetlendi ve Tıbbiye Meclisi’nin hakemliğine başvuruldu. I. Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı ordusunda çalışan Alman hekimler, sıtmanın andemik olduğu Güney Anadolu’da klinik araştırmalar yaptılar. 1917’de çıkarılan Kinin Kanunu, bu maddenin kalitesine ve dağıtımını düzenlemekteydi. Bu kanun ile 19. yüzyılın sonunda Türkiye’de modern tıbbi tedavinin doğuşunu simgeleyen kininin öncülüğü ortaya konmuş oldu.

From Quinaquina to ‘Quinine Law’: A Bitter Chapter in the Westernisation of Turkish Medicine

Medical theory and therapeutics prevailing in the Ottoman Empire until the 19th century were founded in medieval Islamic medicine. From fifteenth century onwards, however, new treatment modalities and drugs were introduced from West, either by European physicians practicing in Ottoman lands and/or through translations of European medical books. Trade was another vehicle of dissemination. The cinchona bark or quinaquina of South American origin proved to be an effective drug for treating fevers, and was among these “European” (efrenci) remedies. The earliest work introducing quinaquina (kınakına in Turkish) and promoting its use was a treatise compiled by Ali Münshi (d. 1734), a Turkish court physician. Cinchona bark,      however, should have reached the Islamic world well before Ali Munshi’s description. Besides conventional antipyretic procedures such as purgatives/laxatives and cooling drinks, Ali Munshi administered cinchona powder to his patients. Apparently, Thomas Sydenham’s and Adrien Helvetius’s treatments of fevers by quinaquina were known to him. solated from cinchona bark in 1820 by P.J.Pelletier and J.B.Caventou, quinine became to be widely used in Europe against intermittent fevers including malaria, in the 19th century. Quinine sulphate – popularised as “solfato” – was included among the pharmaceuticals to be used in Ottoman military hospitals in 1831, if not earlier. The Ottoman Military Pharmacopoeia dated 1844 described the preparation of quinine sulphate from cinchona bark and gave its posology. Quinaquina and quinine sulphate employed in the military and sold in the drugstores were imported from Europe. In midnineteenth century, quite a number of apothecaries would sell counterfeited quinine sulphate, as well. By the end of the century, the list of pharmaceuticals that should be kept in Ottoman drugstores counted about twenty-six quinine compounds and pharmaceutical forms of quinaquina. Allegations of impurities and adulteration in quinine compounds were exacerbated by commercial competition, and necessitated for the arbitration of the Imperial Medical Council. Quinine became widely available and its indications specified following its large scale, yet monopolistic, production in South-East Asia, and the elucidation of malaria parasitology. During World War I, German physicians serving under the Ottoman command undertook clinical research in Southern Anatolia/Asia Minor where malaria was endemic. A “Quinine Law” issued in 1917 enforced control over the quality and distribution of the substance, and established the priority of the drug which symbolised the evolution of traditional Turkish medicine at the turn of the 18th century, and signified the emergence of modern medical treatment with pharmaceuticals at the close of the 19th century, heralding the westernisation of Turkish medicine.

___

  • -