KİTAP İNCELEMSİ/RİCHARD SENNET (2009), ZANAATKAR(ÇEV.MELİH PAKDEMİR), (İstanbul:Ayrıntı Yayınları, 395, s.)

ayrıma karşı çıkmaktadır. Arendt, Animal laborens(çalışan hayvan) ile Homo faber(araç yapan insan) arasında, muhakeme gücü ile insanlığı bizzat kendisinden koruyabileceği konusunda ikinci türe ilişkin daha fazla umutlu iken “ömrünün kışında” olduğunu söyleyen Sennett, çalışan insan-hayvan konusunda daha fazla umut beslediğini belirtmektedir. Yine, Arendt’in özellikle ikinci tür olan Homo fabere düşünme yetisini layık görmesinin birinci türün yararlı çalışmalar yapan kadın ve erkeğini küçümsediğini belirtmektedir ve bu çalışmasında Animal laborensin değerini ispatlamayı amaçlar. Benzer bir ispatlama çabası, el ile kafa, teknik ile bilim, sanat ile zanaat arasında kesin ayrımlara gidildiğinde zihnin sıkıntıya düştüğünü göstermek için de geçerli olmuştur. Üç ciltlik bir çalışmanın ilk cildi olan Zanaatkâr, üç bölümden oluşturulmuştur. Zanaatkârlar, Zanaat ve Zanaatkârlık bölümleri kendi içinde alt bölümlere ayrılarak geçmişten günümüze toplumsal yaşamın örgütlenmesinde etkili olan bu yaşam/ üretim biçimini tartışmaya açmıştır: Zihnimizde beliren zanaatkâr, küçük atölyesinde yalnız başına çalışan yaşlı bir marangoz ya da bir bakırcı olabilir. Ancak bu çalışmada, zanaatkâr olarak örnek gösterilenler, bizim çoğu zaman zanaatkâr olarak nitelendirmediğimiz çalışanlardan oluşmaktadır. Yazar, zanaatı ve zanaatkârı tanımlarken doktorları, laboratuar teknisyenini, mimarı, bilişim sektöründeki bilgisayar programcısını, çello ya da keman imal eden ile kemanı icra eden müzisyeni aynı çatı altında değerlendirmektedir. Tüm bu zanaatkârların ortak özelliği, uzun bir zaman aralığında becerinin edinilmesi ve edinilen bu becerinin yalnızca imal etmek değil, sorunlar karşısında imal ettiğini tamir etmek için de kullanılabilmesidir. İster keman virtüözü olsun ister usta bir marangoz, işinin ehli biri olarak kabul edilmesi için uzun ve yoğun çalışma saatlerine ihtiyaç duymaktadır. Yapılan ölçümler burada sözü edilen uzun çalışma süresine ilişkin on bin saatlik bir değeri bize vermektedir. Ancak bir zanaatkârın sahip olduğu on bin saatlik deneyimin içinde bireyin ötesinde toplumun da payı önemlidir. Bir çırağın ustalık kazanması sürecinde ustasından öğrendikleri, bilgi aktarımını ve binlerce yıllık birikimi de simgelemektedir. Bu anlamda bir zanaatkârın sahip olduğu beceri bireysel olarak birbirlerinden farklı özellikler içerse de toplumsal bilgi birikiminden büyük ölçüde etkilenerek şekillenmektedir. Zanaatkârı bir işe yaraması amacıyla iyi ürünü ortaya koymaya çalışan bir icracı olarak değerlendirmek mümkündür. Sözü edilen üreticiler için geçmişten günümüze sıklıkla vurgulanan nokta işin “iyi” yapılmasına yöneliktir. Ancak işin iyi yapılmasına ilişkin motivasyonun da sağlanmış olması gereklidir. Ortaçağ lonca sistemi içinde işini yapan zanaatkâr günümüzde farklı biçimde karşımıza çıkmaktadır. Zamanla ve birbirleri ile yarışan yeni zanaatkâr, geçmişe oranla yaptığı işle kurduğu ilişkiyi sınırlandırmış görünmektedir. İşini

KİTAP İNCELEMSİ/RİCHARD SENNET (2009), ZANAATKAR(ÇEV.MELİH PAKDEMİR), (İstanbul:Ayrıntı Yayınları, 395, s.)