DEĞİRMEN MOTİFİ ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME

Öz Sanat eserlerinde, belli aralıklarla tekrarlanan, ana hatlarıyla sabit özelliklere sahip küçük unsurlara ‚motif? denir. Bu makalede insanların kullandıkları ilk aletlerden biri olan ve insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi bulunan değirmenin bir motif olarak edebiyatımızdaki görünüşü üzerinde kısaca durulacak, Sabahattin Ali’nin değirmeniyle, Fransız edebiyatının önemli sanatkârlarından biri olan Alphonse Daudet’nin değirmeni karşılaştırılacaktır. Bilindiği gibi insanoğlunun günlük yaşantısını kolaylaştıran değirmenle atasözleri, deyimler meydana getirilmiş, şiirler yazılmıştır. Edebiyatımızın Klasik döneminde yazılmış şiirlerde değirmenin daha çok öğütücü özelliği üzerinde durulur. Değirmenin bu özelliği dünyanın geçiciliğine ve insanın içindeki durumuna işaretler taşır. Hayâli, Nabi başta olmak üzere diğer Klasik şairlerimizde de bu motifin ağırlıklı olarak yer aldığı görülmektedir. Özellikle Tanzimat Döneminde değirmen motifine, Ziya Paşa’nın Terci-i Bent’inde rastlamaktayız. Burada da Ziya Paşa’nın Klasik şiir estetiğine bağlı olarak değirmene geleneksel şiirimizdeki anlamını yüklediğini görürüz. Daha sonra Reşat Nuri Güntekin’in, Değirmen adlı romanında, değirmenin işleyen düzenin diplomatik çarkını mecazi olarak işaret ettiğini görmekteyiz. Batı edebiyatında da Cervantes’in Don Kişot adlı eserinden başlayarak değirmen bir sembol olarak yer almaya başlar. Özellikle Fransız yazar Alphonse Daudet’in Değirmenimden Mektuplar adlı eseri dikkat çekici bir eserdir. Bu eserde değirmen sığınılan bir mekân ve hayata açılan bir pencere, bir bakıma yazarın yazılarını yazdığı bir fildişi kulesidir. Sabahattin Ali’nin değirmeninden Alphonse Daudet’ye giden yolda karşılaşacağımız değirmenler, insanın içinde olgunlaştığı mekânlar olmakla birlikte, bizzat hayatın kendisini de ifade etmektedir.